Meryem ve Kilise
Mutlu Bakire Meryem, onu Kurtarıcı Oğlu’na bağlayan ilahi analık armağanı ve işlevi sayesinde, eşsiz lütufları ve işlevleri sayesinde Kilise’ye de sıkı bir şekilde bağlıdır. Allah’ın annesi, eskiden aziz Ambrosius’ un öğrettiği gibi, Kilise’nin yüzüdür ve bu, iman, merhamet ve Mesih’le mükemmel birlik alanında böyledir. Gerçekten, haklı olarak ana ve bakire adı da verilen Kilise’nin gizinde, yüksek ve eşsiz bir anlamda, gerek bakire, gerekse ana modeli olan mutlu Bakire Meryem ilk önce gelmiştir. imanı ve itaati uygulayarak, yeryüzünde Peder’in Oğlu’nu doğurdu. Bir erkekle birleşmiş değil, Kutsal Ruh bulutuna sarılmıştı, eski yılana değil, Allah’ın habercisine hiç bir kuşkunun bulandıramadığı güçlü bir iman besleyen yeni Havva olarak. Allah’ın, bir kardeşler, yani müminler, kalabalığının ilk doğanı olarak nasip ettiği Oğlunu doğurdu; dolayısıyla anne sevgisiyle onların üremelerine ve eğitilmelerine katılmaktadır. Fakat Kilise onun gizemli kutsiyetine bakarak ve onun merhametini taklit ederek, sadık bir şekilde Peder’in iradesini yerine getirerek, Allah’ın sözünü imanla kabul etmesi dolayısıyla, kendisi de bir anne olmaktadır. Gerçekten vaaz ve vaftizle, yeni ve ölümsüz bir yaşama, Kutsal Ruh’tan hamile kalınmış ve Allah’tan doğmuş çocuklar getirmektedir. Kilise kendisi ise bakiredir, çünkü Güveyine olan imanını tam ve arı bir şekilde muhafaza etmektedir; Rabbinin annesini taklip ederek, Kutsal Ruh’un etkisiyle, bakir bir şekilde, tam bir iman, güçlü bir ümit, samimi bir merhamet beslemektedir. Fakat Kilise, lekesiz ve kırışıksız olduğu için, mutlu Bakire’nin şahsında, mükemmeliyete eriştiği halde, Mesih’e inananlar kötülüğü yenmeye ve kutsiyette büyümeye çalışmaktadırlar. Bu nedenle gözlerini, tüm seçilmişler cemaati üzerinde bir erdem örneği olarak parlayan Meryem’e doğru çevirmektedirler. Kilise, dindarlık içinde, onun üzerinde düşünerek, insan olmuş olan Kelam’ın ışığında onu seyrederek, büyük bir saygıyla, temel giz olan Vücut Bulmaya (İncarnatio) daha derinden nüfuz etmekte ve Güveyine giderek daha uygun hale gelmektedir. Meryem, selamet tarihinin tam kalbinde yer almakta olması dolayısıyla, selametin esas verilerini, bir bakıma, kendi kendinde toplamakta ve onları daha aşikar hale getirmektedir; onun hakkında vaaz verilirken ve ona dua edilirken, o, müminleri Oğlu’na ve onun fedakarlığına ve de Peder’in sevgisine doğru çekmektedir. Kilise’ye gelince, Mesih’in görkemine hizmet ederek, ulu örneğine daha çok benzemektedir, çünkü sürekli olarak imanda, umutta ve merhamette ileri gitmektedir, çünkü her şeyde ilahi iradeyi aramakta ve ona itaat etmektedir. Bu nedenle, havarilik çabasında da Kilise, Mesih’i doğurmuş olan kimseye doğru bakmakta haklıdır. Çünkü Mesih, Kutsal Ruh’un etkisi ile hasıl olmuş ve Bakire’den doğmuş olmakla beraber, bu, Kilise’nin faaliyetiyle, müminlerin kalplerinde doğmak ve büyümek içindir de... Bakire, yaşamıyla, Kilise’nin insanlara yeni yaşamı sağlamak amacını güden havarilik misyonuna katılan herkesin sahip olması gereken ana sevgisine örnek olmuştur.
İkinci Vatikan Konsili (1962 - 1965)